30 Haziran 2025

Mükemmeliyetçilik Bir Efsanedir

 

Hepimiz hayatımızın bir noktasında “mükemmel” olmaya çalıştık. Hata yapmaktan korktuk, yanlış yaparsak “yetersiz” görüneceğimizden endişelendik. Notlarımız kusursuz olsun istedik, projelerimiz eksiksiz, sunumlarımız pürüzsüz... Ama ne kadar çabalarsak çabalayalım, mükemmel hep bir adım uzağımızda kaldı. Çünkü aslında “mükemmel” diye bir şey yok.

Bu gerçeği en iyi anlatan örneklerden biri, spor tarihinin en büyük isimlerinden (Exelansları) Roger Federer’in kariyeridir. Federer, tenis dünyasında bir efsane olarak kabul edilir. 20 Grand Slam şampiyonluğu kazandı, 310 hafta boyunca dünya sıralamasında 1 numarada kaldı. Tüm kariyeri boyunca oynadığı maçların yaklaşık %80’ini kazandı. İnanılmaz bir başarı hikâyesi. Ancak bir detaya dikkat: Federer, tüm kariyeri boyunca oynadığı puanların sadece %54’ünü kazanabildi.

Bu, şu anlama geliyor: Federer neredeyse her iki sayıdan birini kaybetti.

Yani Federer’in ekselanslar ünvanını almasındaki en önemli nüans, her puanı kazanmasından değil, kaybettiği her puandan sonra yeniden başlayabilmesinden geliyor. Her seferinde bir sonraki sayıya hazırlanmasından… Pes etmemesinden.

Bu örnek bize çok şey söylüyor: Başarı, kusursuzlukta değil, ısrarda ve dirençte gizlidir. Mükemmeliyetçilik ise bizi yavaşlatır. Hata yapma korkusuyla donup kalmamıza neden olur. Başlamamıza engel olur. Oysa hayat, hata yaparak öğrenilen bir yolculuktur. Düşmeden yürümeyi öğrenemeyiz.

Bu yalnızca spora özgü bir ders değil. Teknoloji dünyasının en etkili figürlerinden biri olan Steve Jobs da benzer bir gerçekliğe işaret eder. Jobs, bugün Apple denince ilk akla gelen isimdir. Ancak o da kusursuz bir yol izlemedi. 1985 yılında, kurucusu olduğu Apple’dan kovuldu. Bu durum çoğu insan için bir son olurdu. Ama Jobs için sadece yeni bir başlangıçtı.

Apple’dan ayrıldıktan sonra Pixar’ı ayağa kaldırdı, NeXT adlı yeni bir şirket kurdu. Bu süreçte yaşadığı başarısızlıklar, aslında onun liderliğini daha da olgunlaştırdı. Yıllar sonra Apple’a geri döndüğünde, teknoloji ve kültürü değiştiren ürünlerin (iPod, iPhone, iPad) temelini attı.

Jobs, bir konuşmasında şunu söyler:
“Yaptığınız işi severseniz, zorluklar karşısında yılmazsınız. Her darbede daha güçlenirsiniz.”

Tıpkı Federer gibi, Steve Jobs da kariyeri boyunca birçok “puan” kaybetti. Ancak odak noktası mükemmel olmak değil, tutkuyla devam etmekti.

Ve elbette Michael Jordan. NBA tarihinin en büyük oyuncularından biri olarak gösterilen Jordan’ın şu sözleri bu yazının kalbini özetler:

“Kariyerimde 9000’den fazla şut kaçırdım. 300’den fazla maç kaybettim. 26 kez son saniye şutunu kaçırdım. Hayatım boyunca tekrar tekrar başarısız oldum. İşte bu yüzden başarılı oldum.”

Bu üç örnek – bir tenisçi, bir girişimci ve bir basketbol efsanesi – aynı gerçeği dile getiriyor: Başarı, mükemmellikten değil, sürdürülebilir çabadan doğar.

Peki biz neden hâlâ mükemmel olmaya çalışıyoruz?

Belki de başarıyı hep “hatasızlık” olarak algıladık. İlk denemede doğru yapmalıyız sandık. Kusursuz bir başlangıç yapmazsak, yolun sonunda başarılı olamayacağımıza inandık. Ancak gerçek hayat, sınavlardan ve ölçütlerden ibaret değil. En önemli gelişmeler çoğu zaman bir başarısızlıktan sonra gelir. En kıymetli dönüşümler, eksik kalmış bir çabanın içinden doğar.

Mükemmeliyetçilik çoğu zaman bizi denemekten alıkoyar. “Ya olmazsa?”, “Ya eksik kalırsa?”, “Ya gülerlerse?” gibi sorular kafamızı meşgul eder. Oysa gelişim, tam da bu soruların içinde gizlidir. Korkuların üstüne gidilerek, hataların içinden geçilerek öğrenilir.

Roger Federer her iki sayıdan birini kaybetti ama vazgeçmedi. Steve Jobs kendi şirketinden kovuldu ama yeni bir vizyonla geri döndü. Michael Jordan, yüzlerce kritik şutu kaçırdı ama her seferinde yeniden denedi.

Hiçbiri mükemmel değildi. Ama hepsi tutkulu, ısrarcı ve cesaretliydi.

Siz de bir sınavdan kötü not aldığınızda, bir sunum istediğiniz gibi gitmediğinde ya da planlarınız bozulduğunda unutmayın: Bu sadece bir sayı, bir şut, bir an. Asıl önemli olan, bir sonraki hamleye nasıl hazırlandığınız.

Hayat, tıpkı bir tenis maçı gibi. Her sayıdan sonra bir sonraki servise geçilir. Oyun, o ana kadar ne olduğu değil; şimdi ne yapacağınızla ilgilenir.

Unutmayın, ister kortta, ister sahnede, ister sınıfta olun; efsaneler mükemmel oldukları için değil, vazgeçmedikleri için kazanır.